Cumartesi, Aralık 18

TAVAF

Hani bir bilekliğimiz vardı bizim rengarenk olan, hayallerimizi dillendiren..İşte bugün o inceldi. Hurafe şu ki, hayyallerimiz gerçekleştiğinde kopacak olan ipin incellmesiydi, kalbimi hızlı arttıran ve bana ipucu veren çantamdaki kırıntılardı ondan kalan...
Kim demiş aralıkda olmaz, baharı beklemek gerek diye.Kışın soğunda üşüyüp hasta olmakta var birlikte, hemde İstiklal Caddesinde. Evet İstiklal Caddesi ayyaklarımızın bizi gezdirdiği yer tamda o günde aralık onsekizde.Tesadüflerle ve hayırlarla dolu olduğuma; fakat aklımın başımdan uçtuğuna kendimi inandırmam gerek.
Neyse dilde sözcükler bitince, düştük birbirimizin derdine biz tabi. E hadi o zaman taşısın ayaklar bizi Komando Merdivenlerine.Marş marş!
'Yürü tenha sokaklar bizimle yürü' dedim içimden yürü ki bişiy olmasın bize, koru bizi.Gittik tenha sokaklarla merdivenlere,hiç mi hiç bişiy olmadı,üşüdük biraz sadece. Sonra kalabalıklaştı sokak bize inat, duyamasın beni diye. 'Halbuki merdivenler ben sizi sevmeye gelmiştim' dedim içimden. Olmadı gönlüm bas bas bağırsada, duymadı beni kalabalıklaşmadan.Tenha sokaklar bıraktı gitti bizi, ben korkmaya daha çok korkmaya başladım, gönlüm bağırıyor o hala duymuyor anlamıyordu... Beni duyamayınca aldı götürdü oralardan, tenha sokaklarıda çağırdı gene,yürüdük. Birde baktım ki Galata Köprüsü bütün iştahamıyla kucaklayacak bizi. Ben korkarken bir balıkçı oltasındaki balık fısıldadı bana 'sakın ha korkma' , deniz göz kırptı yakamozuyla.
Sonra mı? Sonrası başka  merdivenler indirdi bizi aşağı ve bütün Anadolu Yakası karşımızda,rüzgar yanımızda,denizse ayaklarımızın altında. Korktuğumu ve yorulduğumu soyledim.Birde ne farkdeyim kelebeklenmişim..Ke le bek...Isındım sonra kalbinin üstünde.
Kim demiş baharı beklemek gerek diye. Bahar bana şimdide, kim diyebilir ki niye. Kelebeklerim uçuşur uçuşur...
Sonra farkettim tavaf ettim ben bütün bir yılımı. Sevincim oldu hüznümün günü...Aralık 18, 18.30 diyerek fısıldadı kulağıma rüzgar.  '18, 18.30...'

Salı, Aralık 7

Kelebeklenmek mi?

'Ne demek ki bu?
Anlayabildin mi sen? ' diye sormuş kalp beyine.
Beyinse 'hiç daha önce böyle bişiyle karşılaşmadım,
Diğerlerine soralım, ben bir alarm göndereyim' demiş.
Bütün organlar beynin çağrısına cevap vermiş...
Hepsi bir yanda koşuşturup dururlarmış.
'Görmedik böyle bir şey, haydi yakalayalım onları...'
Ama hiç bir organ yakalayamamış o uçuşan kelebekleri ,
Hepsi feth etmiş bütün teni ve içini,
Kimse çözememiş kelebeklerin sebebini...
Kim bilebilirdi ki,  aşkın içi kelebeklendirdiğini...

Salı, Kasım 23

Dilime Destan, Gönlüme Mekan...

Yorgunum...
Ruhum yorgun,bedenim yorgun.Şoyle sıcak bir limanım yokki dinlenip yanı başında unutabiliyim herşeyi ama herşeyi.Evet kendimle kalmalıyım, ayaklarımı uzatıp dinlenmeliyim.Evet kesinlikle boyle dinlenebilirim.
Hayır ya olmuyo! Bedenim bi an duruyor yerinde, iç organlarım işleyişine devam ediyor.Ruhum bir türlü dinlenemiyor.Bedenim dinlenme pozisyonunda olsada, ruhum o dolanbaçlı labirentlere girip koşturuyor ve dolayısıyla kalbimide koşturuyor.Haliyle bedenimde ayak uydurup kalbimin daha hızlı atmasını sağlıyor.Yani! Bedende yorgun, ruhta.
Bazen okula yürüyorum minik evimde olduğumdan beri.Beyoğlu nun oğle güzel sokaklarından geçiyorum ki her bir hücresi bana başka birşey anlatıyo düşündüryor. Fakat Cihangir de oyle bir yer var ki... Dilime destan, gönlüme mekan...Sanki oraya gidebilmek için uğraşıyorum ve adımlarım orda yavaşlıyor.Adımlarım, merdivenleri usulca iniyor benden habersiz ve ben o muhteşem manzaraya baka baka baka baka İstanbul a bir kez daha hayran oluyorum, aşık oluyorum. Heh evet işte o zaman ruhum dinlenebilir, bedenim dinlenebilir oluyor.Beynim aynı labirentleri yürüyerek usulca geçiyor. Ama huzur buluyorum orada, o eşsiz manzarada. kopruye doğru Haliç i arkamda bırkarak izliyorum ve dinleniyorum.
Sonrası aynı, hep aynı. Düşünceler, koşturmacalar,sallanmacalar,atlamalar,uzun atlamalar...
Bu gün mü? İşte bugün gene koşturup uzun atlamacalardan birini yaptık...ÇOK ama ÇOK eğlendik ama.Hayatımın en güzel günlerini geçirdiğimi farkına vardım.Dedim ki hayat hep bu koşturmacayla geçse, uzun atlamalarsa boyle kendimizce olsa, madalya almadan, milli takıma falan girmeden alt yapıda devam etsek.
Yani hep öğrenci kalsak.Once Ortaköy de kumpir yiğip, sınav haberini alıp,koşturarak sınava yetişip, sınavınsa tamamen bir koşturmacadan ibaret olduğunu duyunca soluklarımızı tekrar içimize çekip koştursak ve uzun bir atlamadan sonra, son... Sınav bitse, rıhtımda o beni benden alan aşk ı huzuruma başka bir açıdan, bizim rıhtımdan bakarak günün yorgunluğunu güne geri versek ceketimizi alıp gitseeeek....Bedende,ruhta dinlenebildiği kadar dinlenebilse...Hoş ruhum zor dinlenir bu gidişle...

Perşembe, Kasım 18

BAKAMIYORUM YÜZÜNE,
TUTAMIYORUM ELİNİ,
GÜVENEMİYORUM SANA,
SAVAŞ, SEV...
SIKI TUT ELİMİ,
BIRAKMA BENİ,
HADİ GEL YENİDEN SEV BENİ,
BEN ZATEN SEVİYORU SENİ...


DEMEK İÇİN
GURURUMUN OLMAMASI GEREK!


Cuma, Kasım 5

Sevgili Eski;



Özür dilemek insan hayatında önemli midir?.Önemliyse ne kadar önemlidir?
 Peki insana olan bütün yanlışı alıp götürebilir mi eski ? İşte bütün sorular bunlar
gene kafamın sisler içine girmesine sebep olan.
 Eskiye dönebilir mi ki bir insan, yaşanılanlara sünger çeker mi?Aynı bakabilir mi insan eskisi gibi?
Aynı tutarmı elini gene sımıskı? Herşeyden önemliside gene inanr  mı insan gene...?Tekrar sevebilr mi eskisi gibi içinde tek zerre nefret olmadan? Tekrar ister mi omzuna dokunmak,tenine hissetmek?Hadi hissettin diyelim hissedilen ten eskisi gibi yakar mı? Sıcaklığı hissedilebilir mi yoksa buz gibi mi gelir?
 Tüm meseleler bunlarken ben hepsini yutabilirim diyorumda, insan kendine saygısızlık yapar mı diye düşünmeden duramıyorum.Peki diyip yutkunuyorum, boğazımdan koca bir yumruk geçiyor. Ya hala sevebilliceksen, seviyorsan, arıyorsan, özlüyorsan... Karmaşık kafa sisler içinde gene.
 Hani demiştim ya bir kitapta, senin için en değersiz hediyelerimden birinde...'Ne olursa olsun msj at.' İşte orda yazan herşey gerçek ve geçerli hala.Ama ya ben? Ben hala gerçekmiyim, burda mıyım?
 İnan seni çok tebrik ediyorum eski.Hayatımda beynimde geneden oluşmaya başladığın için tebrik ediyorum.
Hayatımı alt üst edebildin.Tamda bu anda bu sözcükler  dökülürken aklıma bir kitaptan söz gelir ' Bırak hayatının altı üstüne gelsin.Nerden biliyorsun hayatının altının üstünden daha iyi olmayacağını' olur mu? Olmaz mı? Belkide işte tamda gene bu sözleri yazarken arkamdaki televiyon zımbırtısından gelen ses diyorki ' Peki ya sen ondan sonra başka roman okudun mu anne?'İşte hayatımda belkide derin yaralar bırakan bir romanı geride bırakmam gerekitiğini ve elime artık başka bir roman alabiliceğimi söyleyebilirim ya da işte nerden biliyorum hayatımın altının üstünden daha iyi olmayacağını.
 Tüm mesele zaman...Zaman ne gösterirse...
 Sevgilerimle, Whisper

Cuma, Ekim 15

KIRMIZI!

 Gözlerimi kapadığımda farklılaştı herşey sadece bir kaç saniye. Sonra yanımdaki insana baktım,gerçek olan oydu benimki sadece saniyelerin saçmalamasıydı.
 Gene bir sonbahar, gene bir ekim ayı ve yağmur...Geleneksel olarak tabiki film ekimine gitmemek olurmuydu? Olmaz! Peki kiminle?
 Şakır şakır şakır yağmur sesleriyle ilerledim sabahın erken saatlerinde, boyumca bir şemsiyemse bana eşlik etmeden. Ne var ki hergün yanımda taşımaktan artık sıkıldığım o amaç dışı şeyi isyan ederek taşımaktan Mimar Sinan'a hediye ettim günümüde gördüm.Günüm birden kızardı üzerime bir kırmızılık çöktü birde baktım ki elimde bir kırmızı şemsiye.. Sevindim.
 Sonra öğrencilik görevlerimi kısmen yerine getirerek yürüdüm gittim.Kalabalık sulu bir insan ordusundan sıyrılarak kendiliğinden yukarı tırmanan merdivenler yardımıyla ferah bir düzlüğe çıktım...Sonra ver elini Atlas.
 Ewet Atlas. Emek'in o muhteşem olağanüstü güzellğini ve film keyfini bırakıp kalk git sen oralara.Diyorum ki Film ekimi nin tadı orda çıkar burda değil kendi kendime filme bakarken. Ama değerini bilmeyenlerde var. Gene beynimin içini dolduran onemsiz ayrıntılar. Filmin ortasında kalkıp gitmeler.Güneş Batı da... Yarısından sonrasının noldu hakkında bir bilgim yok.
 Bu seneki film mi? Her ne kadar ismini yansıtmayan bir film olsada Herşey Güzel Olacak demek insana pozitif bir enerji veriyor.

Cuma, Ekim 8

ilk yara

Benden kaçmana gerek yok,
Deymemiş nazarım hiç
Körüm hem doğuştan.

Söylenmemiş güzel sözleri al,
Hepsinin içinde hadi kendini bul.
Bir karmaşa
Hep yara bere, sonrası uzak değil oysa.

Geçen zaman merhem olur mu?
İlk günün yarası saklı hep şuracığımda.
Terden sırılsıklam bak vücudum,
Yaz günü şevişmeden olmaz bilmem neden.

Yine telaş hep başa bela
Sonrası kime hitap eder ancak ...

Son kez değil ama çok biliyorum,
Elde duran hikayeye dönüyorum.
Tükenmiş tarihimiz, kalıntı temsilimiz, kırık köşk sırçasında.
İlk kez değil ama son biliyorum elde duran hikayeye dönüyorum
Tükenmiş tarihimiz, kalıntı temsilimiz, kırık köşk sırçasında




 İki kulaklık taktım kulağıma ve tanıştım bu şarkıyla bir masal sayesinde. Sonrası bütün ağzımı kaplayan sözcüklerle koşturuyorum. Her sözcük beyin hücrelerime nüfuz ediyor. Ewet bu güzel melodik söz dizisini
dilimden düşürmeyip çok sevdiğimi ifade ediyorum...
 Neden? Bilemiyorum...

Perşembe, Eylül 30

ayı jeli

Ben bugün  JELİBON yedim. Uzun zamandır yemiyordum, fakat bugün yiyebildim ve yiyebildiğim içinde gayet memnunum durumuma baklırsa.Hemde en sevdiğim ayıcıklı olanından vardı ya hani, ondan yedim.
Topik de yemek güzel olabilirdi ama ondan yoktu. Sağlık olsun diyerek zamanın keyfini çıkardım jelibonlarımla arkadan bir müzik, turkuaz ve lila olan karşılıklı iki koltukta bir evde...uçacakmışcasınamıydı?

Salı, Eylül 28

Benim Pirinç Tanelerim

 Hayatta korkularda olsa insan mecbur olunca herşeyi yapıyormuş. Bugünde, korksamda ben bunu başardım ve ağlaşıp sızlanmalarımı, uzun sancılı saatlerimi sonlandırdım, hafif sancılarımla.  Önce bir koltuk aradım kendime.Belkide en konforlusunu bulabilirim diyerekten.Neyse buldum bir boş koltuk ve yerime oturdum. Ardından tepemde iki farklı ruh belirdi, kendine özgü bendenlerinin içine girmiş olan.Sonra da anlımın üzerinde hafif beyaz haifif sarı bir ışık belirdi. Sonra mı sonrası demiştim ya hafif sancılarım ve mutlu son.Ağzımda bir karanfil tadı. Ardından neşeyle sancılarımın dinişiyle o koltuktan ayrılışım.Küçükkende  annemden emmediğim sütle çıkan ağzımdaki pirinç tanelerinin acısını bu koltuk gibilerinde gene küçük sancılarla atmışım üzerimden. Şimdiyse bana gene büyüdüğümü acısıyla belirten bu ağrımı, gene o koltuğun bir benzerinde dindirdim.İkisinin arasındaki farkı,kendimdeki mutasyonu gördüm, koltuğum alçaktı ve ışık daha yakındı anlıma.Ağızımın içine giren aletler vede eller küççükken geldiği kadar büyük gelmiyordu artık.
 Ayaklarım beni sonrasında günün diğer önemini hatırlatıcak bir rıhtıma atıverdi gene en sevdikleirmin yanına. Kısa sayılıcak olsada bir dönem için görmediğim ruhları ve o ruhlara ait bedenleri gördüm sarıldım hissettim sevgileri.Mutlu oldum kendimce...
 Hava kararıncaysa yeni haberlerimi almak için geçtim bir teknolojik cihaz karşına...Kolay gelsin bana.Yok vazgeçtim, şans gelsin bana diyelim,  bunu daha çok sevdim.

Cuma, Eylül 24

Orda Biri Mi Var?

 Deseler ki sana; bu tişörtünü hiç sevmiyorum, at gitsin bunu artık üzerinde de güzel durmuyor...
 What can you say for answer?
 Halbuki ben onu sırf o filmdeki kızın üzerindekine benziyor diye giyiniyorum bu tişörtü ve tamda bu sebebten dolayı çok seviyorum.
 Gördüğüm anda -bu benden üç tane dört tane girebilicek olan,beyaz üzerine siyah çizgili veya siyah üzerine beyaz kalın çizgili tişört, nasıl  görmek istersen yada nasıl görünmek istersem- aldım tezgahtan yanımda en sevdiğim bir kaç insan.
 Aklımda o sahne...Hafif müzikle gözleri kapalı dans eden bir kız, müziği duymayan ama kızın hareketleriyle müziği anlamaya çalışarak onu izleyerek büyülenmişcesine bir oğlan.Aşk.
 Belkide en sonda 'kız en hafif giysisini giymiş' -tamda böylemi demekte bilmiyorum- lafı geçen bir şarkı çalması kızın o tişörtünün dikatimi çekmesine neden olan.Oğlansa bir dünya boyuyor ardından şarkıda.Buda benim elime artı bir kelebek.
 Tişörtüm üstümde,hafif bir müzikle...Kelebeklerimi biriktiriyorum ben, bir oğlan da beni seyredecek diye.

Salı, Eylül 21

YUNUS tan;

Kara taşa su koyarsan elli sene ıslatırsan....
O taş yine kara taştır hünerli taş olur değil.


Kara bir taş düşün,kapkara en kara olan hani...ne yaparsan yap en berrak suda bile ıslatsan yıllarca,
o taş kara taştır.Hiç bir zaman kara taş olmaktan çıkmayacak, berrak suda göründüğü gibi parlak olsada
kara taşlığını, o karalığını kaybetmeyecektir...

Pazar, Eylül 12

Eksik Ellerle Bir Bayram



 Ewet bayramda geldi...Bir sene geçti koca bir sene ve biz gene bir bayram telaşında.Neler geçiyor aklımdan bir saniyede şaşıyorum bazen kendime.Anında bir karşılaştırmaca, geçen bayramlarla.Kimler eksik kimler gedik.Neler olmuştuda şimdi olmuyor.Ben nasıl bayram tebrikleri almıştımda, şimdi nasıl bayram tebrikleri alıyorum.
 Herşeyden önemlisi benim için sanırım geçen bayramın ilk ananemsiz geçrişim ve bu sene bunun ikinci kez tekrarlanışı. İçimdeki burukluk ve eksiklik. Öpülecek en değerli elin artık, kuru topraklar altında çürmeye yüz tutmuş ya da çoktan çürümüş olması, uzun bir esin rahatsız edişi kulaklarımı ve duymak için dahada kafamın kulak kısmını ileri itişim...İşte bütün herkes bayram yaşarken ben tekrar tekrar bunları düşünüyorum.Gitmem gereken yere gitmedim.Gitmem gereken yer gitmek istediğim yer değil çünkü.
 Tabi bunlar aklımdayken henüz daha bana uzanan elleri kaçırmayıp onları öperken yüzüm gülüyodu, gülümsemek kötü değil, hala yanımda sahip olduğum ellerin içimi ısıtmasından iyi bile...Uzun yılllar bana uzanmaları ve anlımla buluşmaları dileğimle...
 Tebrikler mi...Tebrikler sadece iyi bir bayram dileği birde ismim..Ne bir güzel sıfat ne bir sevgi içeren bir kelam.Hepsi uzak hepsi yabancı.O tebrik için tuşlara dokunan ellerde benim değiller, bana ait değiller,onlarda artık çok ama çok yabancı. İçimi titiretebiliyor mu hala? Ewet hala içimi titretebiliyor; fakat uzak, sevgisiz, kuru  bir tebrik cümlesi karşılığını tekrar aynı şekilde alıyor...İyi bayramlar simge... teşekürler sanada iyi bayramlar... İşte hepsi bu.
 Büyük eksikleri olmayan, kalabalık,şekerli çikolatalı, bol gülüşlü,mutlu bayramlar...Sanada Simge...Anaannemse hep ama hep kalbimde,elleri içimde...

Pazartesi, Ağustos 30

BRİDA

Nasıl harika beni benden alan bir romandı o.Brida...
Bir Kahve Dünyası ile başladı maceramız.Birde baktım küçükçük tanıtım kitapçıkları koymuşlar Kahve Dünyası nda masalara.Bir tane kapı verdim tabi benden kaçmaz. Anı hatıra vs diyerekten herkese küçük notlar tutturdum ona ve saklıyorumda hala onemli benim için...Cebe indirdim tabi,meraktan çatlicam ya...Kısa otobus yolculuğumda bana eşilik etti,eve nasıl geldim anlayamadım.Ertesi gün bir Brida sahibi olmuştum bile...
 Nasıl sevilirmiş, tercih neymiş, nasıl olurmuş bana anlattı.Doğru karar insanın kendi içinde yatıyormuş zaten.İnsanın sevdiği insan oyle çok uzaklarda veya yakında olabilirmiş; fakat oyleki daha burnumuzun dibindekini dahi goremeyebiliriz.Veya onu çok yakında arayıp bulamaybiliriz. Ruh eşi denen şeyin inanılmaz ve harkulade olduğunu farkettim.O bambaşka duygu diye içimde farklılaştırıp tatmadığım bir tad olarak kabul ettim.Belkide bende tadarım bu tadı birgün...
Kotu yanı ise her yoldan geçen bi adam hoşuma gidince sol omzunda bir ışık aramam...' ha belkide bu benim ruh eşim ' deyişim... Peki acaba nerelerde benim ruh eşim...Uzak... Yakın...?

Cumartesi, Ağustos 28

Yenilikçi Hayat Adil Ol !...

 İnsan herşeye alışıveriyor hemencecik...
 Mesela yaşadığı yere.Yaşadığı yer ya bu kolay mı? Kolay işte,insan herşeye ama herşeye alışıyor..Diyosun ki yaşadığın yer,yuvan, mahallen burası senin, alıştığın, doğup büyüdüğün yer.Her sabah yüzünü yıkadığın  lavabo,banyo yaptığın duş, yemek yediğin yaptığın mutfak, yattığın yatak, masan, laptopun açısı bile.Herşey ama herşey değişşiyor ya, herşey!.. Ama insan yeni olan herşeye alışıyor hemde çabucak.Daha once senelerce yaşamışsın, o kapı kulplarını tutup odalarda gezinmişsin gibi adeta alışıveriliyor.
 Hayat yeniliklere oğle açık ki insanıda alıştırıp kendi içine çekiyor.Ey hayat adil ol ve herşeyde bir yenilik ver oyleyse bana... Her gün yüzümü yıkadığım lavoba değiştiyse,hayatımda bomboş olan yeride doldur yeniliklerle...

Salı, Ağustos 10

Rüzgar Gülümüsünüz?

 Rüzgar gülümüsünüz? Bir düşünün bakalım... Ben düşünüyorumda, ben rüzgar gülü olabilirim. Tabi hayalimdeki rüzgar gülü gibi.Her kanadı rengarenk olan hani.Nede sevimlilerdir , öğle rengarenk beni benden alırlar drek hayale sokarlar, bıraksalar saatlerce oynarım onunla çocuk gibi.
 Hayale dalıyorum ve drek beynimin hükmüyle kendimi rüzgar gülüne benzetiyorum.Üzerindeki renklere birer duygu yüklüyorum kendimce. Mavi hüzünlerimi, sarı mutluluklarımı, kırmızı, sevgimi, aşkımı,yeşil güveni temsil ediyor. Ve yaşam, yani rüzgar... Rüzgar nereye eserse rüzgar gülüde o yöne dönüyor tıpkı benim gibi hayat nereye götürüyorsa bende oraya sürükleniyorum. Yaşamın etkisiyle ve renklerimle dönüyorum hiç durmadan rüzgarın etkisiyle, bazen yavaş bazen hızlı.
 Şimdi yaşamın renklerinde seni nereye koyabilirim, sen hangi rengim olabilirsin diye düşünüveriyorumda sen benim morumsun..Mor gibi yoğun yaşanıyorsun ve herkesten daha içte duruyorusun en önde göze batar değil, altta bir yerde duruyorsun güvenle ve kararlı bir şekilde.Ortaya çıkarmak istiyorumda o rengi, senden korkuyorum.Ya benim mor rengim olmak istemezsen diye... Şimdi sende düşün bakalım rüzgar gülümüsünüz bayım? Bana bir renk verebilirimsiniz? ...

Pazar, Temmuz 18

Bana Bir Tane Havuçlu Tarçınlı...

Anlayamıyorum... Herşeyi akışına mı bırakmalı? Yoksa uğraşmalı mücadele mi etmeli? 'Sen! Sen!  Aç bu diyarın kapılarını bana! ' diye haykırmalı mı ona?
Bilemiyorum ki... Yoksa herşey  havuçlu tarçınlı kekimin kokusunun yayıldığı gibi ,kendince mi yayılmalı tüm evin ve kalbin odacıklarına?...

Salı, Temmuz 13

Kahveli Pazartesi

Eski bir gülüş gördüm dün...Dünse haftanın en yeni günüydü.Pazartesi... Pazartesileri sevilmez ya; ben dün pazartesiyi sevdim... Pazartesinde eski bir gülüş, eski bir ses işittim, keşke benim olsa da dedim.Tınısı bir hoş, tanıdık; fakat bir o kadarda yabancı.İsterdim ki hep sürsün gitsin zaman, hiç bitmesin  yada yinelensin bu tebessüm... Kimbilir bu eski ama bir o kadarda yeni tebessüm tekrar görünür belki bana, haftanın başka bir gününde tekrar Küçük'te...Aynı zamanda gene kahvelimiz de birlikte belkide gene bir pazartesinde...

Pazartesi, Temmuz 12

Çocuk Kalabilirmiyiz?

 Büyümüşüz bunu gördük. Hep birlikte güneşin altında yatarken,güneşin tenlerimizi yaktığını kavurduğunu hücrelerimize işlediğini hisederken, büyüdümüzü gördük.Suya bir adım atışımız artık taşda olsa ayağımıızn altında; emin ve düzgüdü,sağlamdı.Artık suda taklada atabiliyorduk... Buda mı büyümüşüz demek oluyordu?
 Eğleniyorduk.. Büyüdüysek yüzümüzdeki çocuksu gülümseme yok olmuş değildi. Hala çocuk gibi bir böcekten kaçıyor,korkuyor ürküyorduk. Sonra üzerine basıp ezip öldürebiliyorduk ama annemizi çağırmadan kendi işimizi halledebiliyordukda. Kumsalda yürürken gecede olsa ayağımızın kuma batmasından korkmuyorduk, büyümüştük; hoşumuza gidiyordu ve gülümsüyorduk, çocuktuk. Yıldızları sayıyorduk..
 İşte bir yıldız göz kırptı  hepimize...Gene o çocuksu gülümseme.. Ah keşke kalsa hep bizde...

Salı, Haziran 29

Zor İşmiş

Hani derler ya;ilkler güzeldir diye.Kim demiş? Her ilkin güzel olmayacağını biliyorum.


İnsanın kendi kişiliğini kazandığı, ağladığı, güldüğü, üzüldüğü, sevindiği ve buna benzer,insanın tüm anılarını arkada bırakıp gitmesi ne kadar güzel olabilir. Evet benim ilkim ve belki yeni bir başlangıç benim için.Ama alışılmışın dışına çıkmak, o aitlik duygusunu geride bırakmak... İnanın zor oluyor.

Bir düşünün... onunla büyümüşsünüz adeta,o çocuksuluğu atmışsınız üzerinizden.Gülüşmelerinize tanıklık etmiş, sevinçlerinize tanıklık etmiş,ağladığınızıda görmüş o yeri geldiğinde...Kucaklamış sizi,korumuş,kollamış, içine almış sizi,bağrına basmış adeta...Ya şimdi ne olacak? Unutulabilinecek mi yaşanan oncaaa şey? Siz geride bıraksanızda anılar bırakacak mı peşinizi? Bunları yazsam bile içimden bir ses... ' hayır bırakmayacak' deyi veriyor bile... Bırakmaz yaşananlar, hatıralar... Siz geçti o zamanlar deseniz de unuttum deseniz de...Onlar sizin yakanızı bırakmıyor, elbet bir yerden aklınıza gelip oturu veriyorlar biranda.Belki bir saat kalıyorlar orada belki bir anda gelip geçiyorlar. Ama uğradıkları kesin...

Ben mi? Evet ben de bırakıyorum hatıralarımı geride tekrar anılmak üzere... Zor ve kötü bir işmiş taşınmak başka bir eve... Hele ki birde ilkse...