Cuma, Ekim 26

Maneviyatsızlaştırdıklarımızdan mısınız?

 Maneviyat büyük sorun şu zamanda. Kimse mi bilmiyor bir kalbinin olduğunu ve bu kalbin birilerini sevebileceğini. Anneyi, babayı, abiyi,ablayı,sevgiliyi,arkadaşı... Ot gibi yaşayamaz insan şu hayatta.Okur,yazar,çizer,gezer,sever...
 Şimdilerde düşünülen sadece hormonsal duygular mı olmuş hani bana mı oyle geliyor bilinmez tabii. Bu bir duygu mudur orası muamma... Daha onsekize gelmeden bunun peşine düşen bütün çocuk yaştaki genç arkadaşlarım ve onların büyükleri,sevmek erdeminden korkan herkes.
 Aslına bakarsanız suçları da yoktur belki. Okullarda öğretilmiyor ki sevgi.Dolaşım sisteminden başka bir kalp tanımıyor kimse ve yumruğundan daha büyük bir kalbi olabiliceği söylenmiyor kimseye. Sonradan öğrenilmiyor sevmek,birşeye manevi değerini vermek. Sadece içtiğiniz bir kahvenin, çayın, şarabın ne  kadar da kıymetli  olabiliceği...Sevişmenin sevmekten geldiğini kimse öğretmiyor mesela. Sevmek gerektiği, sevmeden, kalp titremeden insanın insana dokunamyacağını kimse söylemiyor.
 Anne sadece anne...Baba sadece baba...Arkadaş,eş,dost,sevgili tek anlamlı sadeceli. Halbuki annenin verdiği iki lokma yemeğin...Babanın anlattığı masalların ne kadar değerli olduğu da öğretilmiyor okullarda.Aile sadece çekirdek işte. Bunların sana kattığı manevi hiç bir değer yoktur evladım.
 İstersen bu ülkede bu şehirde yaşa, istersen bir başkasında.Hiç farketmiyor.Öğretilenler hep aynı. İnsanlarsa hep birbirinden ayrı. Akılla çalışan bütün organlar ve zeki insanlar.Aptal olup da hislerine tutunan bulamayacaksınız. 

Cumartesi, Mayıs 19

Korkum

Öyle sanıyorum ki zaman çok ama çok geçti ve ben içimde biriktirdim tüm her şeyi. Öyle biriktirdim ki o sevgiyi şimdi kaldırıp birine armağan etmekten korkar oldum.Ağır gelebilir, az gelebilir, fazla gelebilir, saçma gelebilir,bağlayabilir...Bağlayabilir...

Pazar, Mart 11

Bu Evden Geçti Mi?

Biz aşık olduk mu hiç Dinçer?
Bir zamanlar, ne bileyim ya da şimdi
Bu evden hiç aşk diye bir şey geçti mi?
Hatırlıyor musun?
Ben, unuttum çünkü...
Seni suçlamak için sormuyorum tartışmıyorum
Gerçek anlamda soruyorum.
Biz hiç aşık olduk mu Dinçer?
 Bu evi sensiz hiç düşünemyorum.
Doğru otuzyıl...
Traş losyonunun kokusu,
Merdivenleri inişin,
Anahtarının şıkırtısı,
Rakıyı doldururuken  kendine, o son bir damlacığı şöyle yalıyı vermen
Çabucacık...
Bunları birgün bile görmesem,
Üzülürüm inan...
Ama bu aşk mı?
Bilmem Dinçer  yada bir  alışkanlık mı?
Bak, bak gel
Otuz yıldır her gece, sen bu baş köşede
Ben de bu sandalyede otururum ya
Neden?
E seviyoruz işte biz  bu köşeleri,
Sen orayı bende burayı da ondan işte.
Ama aşık mıyız biz bu sandalyelere?
Biz iyiyiz Dinçer,
Senle ben iyyiz işte...
Çünkü aşk öyle kolay bulunan birşey değil ki;
Biz de bulu verelim.
Bak milyar tane insan var Dünyada
Vardır elbet aşık olabiliceğimiz birileri.
Ama biz, birbirimizi bulduk Dinçer
İyiyiz işte...
Bunu bile bulamayan o kadar çok insan var ki
Biz iyiyiz Dinçer, iyiyiz işte...

Pazartesi, Şubat 6

Masal Masal Matitas...

 Bir varmış bir yokmuş evel zaman içinde kalbur zaman içinde zamanın en eski diyarlarında bir ince ipin üzerinde doğan Güneş ile birlikte hergün ortaya çıkan bir pirinç tanesi kadar ufacık güzeller güzeli bir kız varmış.
 Bu pirinç kadar ufacık, kaybolsa asla bulunamayacak olan güzel kızı; ancak kalplerinde iyilik tılsımı olan insanların, güneşin doğupta ortaya koyulduğu o kapkaranlık geceyi aydınlattığı anda göz kapaklarıyla kaşlarının arasında beliri verdiğinde görebilirlermiş.Tamamen uyandıklarında ise bu minikten kimsenin haberi olmaz unutur giderlermiş.
 Birbirinden farkı olmayan günler  birbirini kovalarken bir gün kendiliğinden farklı olmaya karar vermiş ve Güneş doğmamış.Bizim pirinç tanesi kadar ufacık kız ise Güneşin doğmasını beklemeye koyulmuş.Sonra farketmiş ki; küçük pembe yanaklı bir oğlanın yastığında beklemeye koyulmuş meğer.Ne kadar güzel bir oğlan çocuğu olduğunu düşünmüş biran.Önce göz kapaklarında gezinmeye başlamış, içinde Güneş ile parlayacak olan iki göz bebeğini hayal etmiş.Güneş in doğmasını dilemiş içinden tekrar.Sonra burun kemiğinden düşmeden yürümeye çalışmış.O kadar düz ve muntazammış ki kayıp düşmeden yürümek için çok zorlanmış.Tekrar Güneş in doğmasını dilemiş ki ancak Güneş ile açan mis kokulu çiçeklerin kokusunu duyabilsin bu burun.Ay ve yıldızlar göz kırpmışlar pırıldayı vermişler umutsuzca bakan minik kıza.Sinirlenmiş oda. Bu prıldamaların yetmiyeceğini aydınlık günler gerektiğini haykırmış, kendini farklı kılmaya çalışan güne.
Sonra dudaklarına atlayıvermiş o pürüzsüz burundan, derin bir iç geçirmiş.Bu karanlık günde hangi çocuğun gülümsemesi görülür ki diye hayıflanmış. Zaten böyle karanlık bir günde görülebiliceği bir gülümseme değil; ancak korku dolu kalp atışları olur demiş kendi kendine.Alt dudak ve çene arasındaki, sanki kendi için ayrılmış olan çukurda beklemeye devam etmeye koyulmuş aydınlanıcak olan Güneşi.
 Kimsecikler bilmiyormuş... Bizim pirinç tanesi kadar ufak kız da dahil...Çocuğun o güzel gözleri açıldığı anda Güneşle birlikte aydınlanacakmış tüm Dünya.Ancak o zaman aydınlık güne kavuşulacakmış.
Kim bilir belki karınca gıdıklayışı tadında olan bir öpücük, belki bir çiğ taneis kadar minik, hissedilemeyecek bir göz yaşı, belki en içten en kalpten istenilen onlarca dilek sayesinde açılıcakatır o iki boncuğu saklayan kapaklar.İşte o anda doğacaktır Güneş ve aydınlık...Çaresi yokmuş; bu minik pıtırcık pirinç tanesi kadar kızın, güzel oğlanın göz kapaklarının açılmasını beklemekten başka...
 Bekleyelim bakalım; Güneş doğsunda, aydınlansın tüm Dünya...

Perşembe, Ocak 5

Büyümemeliyim

3  2   1... derkennn;
Bir de baktım ki ne göreyim birşeyler eksik kalmış, tamamlanamadan gitmiş bitmiş...
Eksik kalanlar saymakla bitmez de hele yitip gidenleri anlatmaya kalkarsam kimse beni tutamaz ve hiç ağlamadığım kadar çok ağlayabilirim.
Bir çam ağacım eksik kala kalmış burada da. Halbuki ben hurafelerimide yerine getirip zaman tam yeni yıla döndüğünde hoş bir anı yakalamaya bile çabalamışken,fırçam da elimde.
Çok komik görünüyoruz aslında ertesi günden farksız olucak bir geceyi farklı geçirmek niye? Farkında mıyız geçip giden zamanı alkışladığımızı, sırf ömrümüz geçiyor zaman tükeniyor diye. Benim geçip giden zamanları düşündüğümde oturup ağlayasım geliyor gene büyüyorum diye.Çok mu sulu gözüm ne...Herneyse ne...
Eksilerek gittiğimiz sevdiklerimi hep kaybettiğim bu yıla güle güle diyerek daha nice yeni mutlu yıllara diyelim dileyelim. 2010 u hiç sevmemiştim 2011 hiç mi hiç hiç sevmedim.Sevilerek gel, severek gel, mutlu gel   2012.